Yolda




Mezarlık kitabım bitince gözüm dönmüş şekilde kitap kitap diye dolanıp duruyordum. Aksi gibi de ailecek yazlığa gidilmiş ve site yerleşim birimine arabasız gidilmeyecek uzaklıkta. Ne yapsam ne yapsam diye düşünürken kardeşimin arkadaşlarıyla vakit geçirmek için şehir merkezine gittiklerini duyunca hemen onu aradım. Tabi hangi kitabı almamı istersin diyince bir an için durdum. İşte bunu düşünmemiştim. O an aklımdaki tek şey ya kardeşimin tercihine bırakacagım o da kitapçıya bırakacak ve bana bu işte son popüler olanlardan mantığı ile beni okumaktan soğutabilecek bir kitap verecekti. Ama bir anda aklıma Buket Uzuner ismi geldi. Dedim "onun bir kitabı olsun ama..." ve okuduğum kitapları sıralamaya başladım ki hani bunlardan olmasın demek için. Ama kardeşimin ses tonundan anladım ki kafasını karıştırmıştım. Ve nihayet aklıma yazarın son kitabı olan Yolda geliverdi.
Akşam kardeşim geldiğinde hala kitap kitap diye sayıklamam geçmemişti. Böyle bir ruh halindeyken 160 sayfalık kitap şimdiden benim için üzücü bir sebepti. Ve şimdiden bu kitap da bitince ne yapacağım telaşı sarmıştı bile. O yüzden akşam sadece kitaba şöyle bir göz atmakla yetinmem gerektiğine karar verdim.



Kitap yedi kısa öyküden oluşuyor. Yedi farklı ülke/şehir ve yedi yolculuk öyküsü. Yolculuklarımız sırasında yolculuk boyunca yan yana, karşı karşıya oturduğumuz yabancılarla olan diyaloglar ve ilginç hikayeler. Ah dedim. Her zaman gezmek dolaşmak isterim ama şu ev delisi parçam yüzünden de kendimi hep eve kapatmam sanırım en büyük bahanem. Ben de Buket Uzuner sayesinde oturduğum yerden onun bakış açısı ve ağzından yedi farklı hikaye dinlerken yedi farklı ülke hakkında da az çok kişisel sayılabilecek bilgilere sahip oldum. Buradaki önemli olan yazarın anlatımı yani oldum olası Buket Uzuner'in kitaplarını sevmişimdir. Hayal kırıklığı yaşadığım bir kitabı olmadı. Ve her zaman etkilenmişimdir. ( Özellikle de Uzun Beyaz Bulut Gelibolu kitabının yeri benim için çok ayrıdır.) Eh haliyle bu kitabından da pek bir memnun halde bitirmiş olarak yüzümde bir gülümseme ile kitaplığa kaldırdım. Hatta bir de üstüne üstlük deli gibi kitap okuma isteğime Buket Uzuner'e bir şekilde birşeyler yazmalıyım hevesi eklenmişti. Tabiki de o dönem internet bağlantım olmadığı için oturduğum yerde öyle bir kurtlarım döktüm sessizce. Sanırım bu hevesimin sebebi sanki oturmuş bütün kitabı sadece bana yazmış gibi bir hissiyata kapılmama neden olan anlatımı yüzündendi. Yada tamamen benim uydurmam. Ama sonuç olarak Buket Hanıma olan okur sevgim daha çok artmıştı. İlk imza gününe gidişim tamamen raslantısal olmuştu fakat ikincisine hazırlıklı gitmek niyetinde olduğumu söyleyebilecek kadar olayı kendimce abartmış durumdayım. Hayatımda bir ilk bunu da itiraf etmek istiyorum.
Kitaba geri dönersem ki söylemek istediğim bir iki şey var. Daha önceki gezi kitaplarından birisinde olduğu gibi yine içinde konularla ilgili minik akılda kalıcı ve o ülkeyi simgeleyen resimler, objelerin çizimleri bulunmakta. Ve her öykünün sonunda da o ülkeye özel bir yemek tarifi. Evet yemek tarifleri var içinde. Sanırım eğlenceli bir ruh haliyle kitap yazmak böyle güzel sonuçlara varmanıza yardımcı oluyor diye düşünüyorum. Yemek tariflerinden birisini zaten kardeşimin menüsünde olup sevdiği bir çorbaydı. Diğerleri hakkında bilgim yok ve henüz hiçbirini yapmaya kalkışmadım ama o bildiğim tarif doğrultusunda diyebilirim ki bence diğer yemekler de gayet güzeldirler.
Ama kitap konusunda bir hayal kırıklığım var. Yani kitabı ilk gördüğümde böyle bir beklentim yoktu ama kitabı okuyup bitirdikden sonra keşke şöyle olsaymış dedim. Ama bu konu daha çok yayınevi ile ilgili. Muhtemelen yazarla da. Yani yazarın daha önceden okumuş olduğum bir gezi kitabının tasarımı cidden çok hoşuma gitmişti. Tam anlamıyla bir gezi not defteri havası verilmiş ve sanki kendi kişisel defterinize yapıştırdığınız minik resimler gibi eklemeler vardı. Evet bu kitap da minik resimler var ama defter havasında değildi işte.



Buket Uzuner'in Remzi Kitabevi'nden birinci basımı nisan 2000'de çıkan kitabı New York Seyir Defteri. Bu kitabın dizaynını oldum olası sevmişimdir. Yani bir gezi kitabı için uygun olabilecek en güzel tasarım olarak görmüşümdür. O yüzden de belki de Yolda isimli güzel kitabı için de keşke o da böyle bir tasarımla basılsaymış demeden edemedim.



Evet bir kitap değil iki kitaptan bahsetmek üzereyim. Hissediyorum az kaldı ve kendime hakim olamadım. Umarım ondan da bundan da derken kopuk kopuk ve karmakarışık bir şekilde anlatmamışımdır diyeceğim ama içimden bir ses çok geç diyor. =)

8 yorum:

Adsız dedi ki...

bence çokoş anlatmışsın.
buket uzuner'in dili çok akıcıdır. insan okurken sıkılmaz hiç.
kumral ada mavi tuna'da çok güzel bi kitabıydı ancak kitap sonundaki belirsizlikle beni hayal kırıklığına uğrattı.
olsun ama okurken mutluydum.

polunochnaya dedi ki...

evet bu kitabında da okurken heyecan merak uyandırıyor ama mesala bir hikayenin sonunda azıcık hayal kırıklığı yaşadım gibi belki de istediğim son olmadıgı için. bilmiyorum. ama bu kitaba yansıttığı kişiselliği hoşuma gitti sanırım. kendi düşüncelerini paylaşması...
=)

Travis dedi ki...

bi merak da beni sardı..

polunochnaya dedi ki...

merak iyidir.

Selamon dedi ki...

Gezip bi de üstüne yazı yazınca tadından yenmiyo. Underground sayılabilecek gezi kültürü dergileri çok hoşuma gidiyor o yüzden. Misal bi Git vardır, ne güzeldir o. Git'mek lazım bol bol.

polunochnaya dedi ki...

Git'i hiç duymamıştım. Aslında dergi okuma alışkanlığımı 5-6 yıl önce kaybettim. Belki bir heves okuyabilirim. Cazip geldi.

Selamon dedi ki...

Git çok minimal bir dergi zaten, yüksek oranda Timur Danış'ın kişisel çabasıyla, bir de Leman dergi grubunun katkısıyla çıkıyor. Alt başlığı Leman Coğrafik Dergi zaten. Okuması keyifli. Böyle bir çırpıda okunuyor filan. Seversin bence.

polunochnaya dedi ki...

aaaa! o zaman severim gibime geliyor. =)
teşekkürler efendim.