Melantis en sonunda bakışlarını Roland’dan alıp etrafa bakmaya başlar. “Hadi, gitmemiz gerek” der ama Roland iyice sinirlenir. “Bu kadarı da fazla!” diye içinden geçirir. Yine de sesini çıkarmadan toparlanır ve kızın peşine takılır. Tam ona “istersen atıma ikimiz binelim, daha hızlı gideriz” diyecekken nereden geldiğini anlayamadığı bembeyaz bir at önünde duruyordur. Roland bir rüya gördüğüne emindir. At bu dünyadan olamayacak kadar güzeldir. Tıpkı kızın olduğu gibi. Kızın üstünde beyaz, gümüş rengi ve mavi renkler vardır, atın da. Roland nedense kızda bulunan tuhaflıkları yeni fark etmeye başlamıştır. Kızın saçları gümüş rengidir ve aralara maviler saçılmıştır. Ve ilk gördüğü andan beri aynı derecede ıslaktırlar, gümüş rengi kirpikleri gibi. Kirpiklerinin ıslak oluşu kızın görünüşüne hüzün katıyordur. Gözleri bir su damlası kadar berrak, bir deniz kadar mavidir. Giysisi ise bembeyazdır. Mavi ve gümüş renk işlemeli değişik ama basit şekillerle süslenmiştir. Ayağında ise ne çarık ne de çizme vardır. Hatta atın toynaklarına baktığında onlarda da nal olmadığını görür. Kesinlikle bu dünyadan olmadıklarına karar verir. Atın bu şekilde yürümesi imkansızdır ki zaten at pek yürüyor gibi görünmüyordur. Sanki adımları yere bir iki parmak mesafe yukarıda görünmez bir zeminde yürüyor gibidir. Roland bu düşüncelerden sıyrıldığında ormanın iyice sıklaştığını yeni fark edebilir. “Umarım yolu biliyordur” diye iç geçirir. Nasıl oldu da hiç soru sormadan onun peşinden gidiyordu ki? Neye güveniyordu? Çocukken dinlediği Yağmur Melekleri ile ilgili olan hikayeye mi?
Neredeyse iki gün boyunca doğru düzgün konuşmadan yol almışlardır. Sadece Roland “artık dinlenmem gerek” diyor ve onlar da duruyorlardı. Melantis silahşoru izleyip onun gibi yere uzanıyor ama hiç uyumuyordu. Yemek konusunda ise sadece tatlarına bakıp bırakıyordu. Değişik bitki isimlerine takmıştı. Durmadan isimlerini Roland’a soruyor ve bitkiye bakara isimlerini defalarca tekrarlıyordur. Ne işe yaradıklarını öğreniyor ve bir süre komik yüz mimikleri eşliğinde bitkiye bakarak düşünüyordur. Bir de her bulduğu otun tadına bakmaması gerektiğini hala öğrenememişti. Ne var ki şükürler olsun şimdilik bir sorun çıkmamıştır. Silahşor bazen onun çok bilge birisi olduğunu düşünüyor fakat ne zaman konu bitkilere gelse yaptığı hatalar, komik davranışlar ve surat ifadeleri ile onun bir çocuktan farksız olduğunu düşünerek gülümsüyordur.
Dördüncü günün sonunda silahşor dayanamaz ve konuşmaya başlar: “Beni tanıyorsun ve benimle ilgili bir planın olduğu kesin ama neden bana hiç bir şey açıklamıyorsun? Tam dört gündür hiçbir soru sormadım, sen de bir şeyler söylemedin. Ve bu bitmek bilmez ormanda öylece yol alıyoruz. Zaman benim için çok önemli ve zamanımı neye harcadığımı öğrenmek istiyorum!” Melantis birazcık bozulur. Ama açıklama yapması gerektiğini düşünerek şöyle der: “Zamanını alıyorum ama sonucunda senin için değerli olan bir şeyi sana geri vereceğim. Sen değil miydin hayat bazı şeyleri benden almasını biliyorsa onun yerine küçükte olsa bir şeyler koyacaktır; bana sadece sabretmek düşer diyen?” Roland ne diyeceğini bilemez. Melantis haklıdır. Sevdiğini kaybettiği zaman tek avuntusu bu söz olmuştur. O an Roland’ın kendine yasakladığı konu bir anda etrafını sarar. Sanki “O” etrafında gezinmiş ve ardında kokusunu bırakmıştır. Her yer cashmir kokuyordur. Kendi kendine isyan ettiği zamanlardan birisini daha yaşıyordur. “Neden ben? Neden ben Rolandım?” Bu bedenden kurtuluşunun olmadığını çok iyi biliyordur ama şu anda basit bir köylü olmayı isterdi. Sevdikleriyle beraber basit ama mutlu bir yaşamı olsun isterdi. İşte yine başlamıştı ve bu acıya hemen bir son vermek istiyordur. Tam her şeyin koptuğunu hissettiği anda bütün bedenini kaplayan bir rahatlamanın ve huzurun dalgalar halinde yayıldığını hisseder. Gözlerini açtığında tek gördüğü Melantis ve etrafa saçtığı ışık ile yüzüne gelen cashmir kokulu meltemdir. Roland böyle bir ölümü düşlediğini anlar ve gerçekten vaktinin geldiğini düşünür. Ne var ki Melantis onun daha fazla acı çekmesine dayanamamış ve uyumasını sağlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder