MELANTİS - Bölüm3

Genelde kabuslarla geçen uykularından farklı olmuştur. Bu seferkinde bir tane bile kabus yoktur. Hatta hiçbir şey yoktur. Gözlerini açtığında bir an için tüm yaşananların rüya olduğunu düşünür. Çünkü Melantisle karşılaştığı zamandaki gibi büyük bir çınar ağacının altında uyanmıştır. Ayağa kalkar ve Melantis’ i aramaya başlar. Ama yoktur. Yoksa gerçekten bir rüya mı görmüştür? “Hiç sanmıyorum, olamaz. O gerçekti, tam dört gün boyunca beraber yol aldık. Yoksa ben deliriyor muyum?” sözleri kafasının içinde durmadan dolaşır durur. Biraz daha ilerlediğinde otuz adım ileride bir köyün olduğunu görür. Biraz çekinerek köye girer ve etrafı incelemeye başlar. Birilerini görse Melantis’i soracaktır. Sonuçta dört gün boyunca yanındaydı ve henüz ölmemişti. Yoksa o da lanetinin kurbanı olmuş ve ölmüş müydü? Olamaz! O bir melek ve melekler ölemezlerdi.
Roland köyün merkezine doğru ilerledikçe insanlar da görünmeye başlar. “Demek ki lanetli bir köy değil” diye düşünür ve rahatlar. Belki de üstündeki lanet kalkmıştır. Pazar yerine geldiğinde köye olan hayranlığı iyice artmıştır. Zaten evlerin şekli, yapısı, dizilişleri yeterince hoşuna gitmiştir. Pazar yerinde yeteri kadar gezindiğini düşünerek çıkışa doğru yönelirken kalabalığın arasında kara bir cüppe giyinmiş olarak Melantis’i görür. Hemen peşinden koşmaya başlar. “Melantis!” diye bağırır. Kız duymamış olsa gerek ki hızlı bir şekilde yürümeye devam ediyordur. Ama Roland kararlıdır. “Melantis, Melantis!” Çarptığı insanlara pardon demeye bile vaktinin olmadığını düşünerek kara cüppelinin peşinden koşar. Tam onu yakaladığını düşündüğü anda birden bire kaybolmuştur. “Nasıl olur? Üstelik burası yolun sonu iken!” diye düşünür. Pazarcılar tezgahları ile bir çıkmaz sokak oluşturmuşlardır. Bir anda etrafını saran güzel kokuları fark eder. Özellikle de gelen cashmir kokusuyla Roland “Olamaz. Yine mi?” der.
İnce cam kristallerin birbirine çarparak çıkardığı sesler kulağını çınlatır. Etrafına bakındığında karşısında süs eşyaları satan bir tezgah görür. Değişik şekil ve boylarda parfüm şişelerinin bulunduğu bir tezgahtır. Biraz daha yaklaştığında bu tezgahın üzerinde ince camlardan çiçeklerin olduğunu görür. Ve kulağını çınlatan seslerin nedenini görmüş olur. Oysa şimdi tam anlamıyla bir çınlama değil de sanki rüzgarın da yardımıyla bir melodi oluşturuyorlardır. Bir tane camdan yasemini eline alır. Ne kadar da güzel görünüyordur. Roland kendi duyabileceği şekilde “yasemin” der ve yüzüne hüzünlü bir gülümseme yerleşir. “Bakar mısınız?... Bu tezgaha kim bakıyor acaba?” diye seslenir Roland ama kimse yoktur. Etrafına biraz bakınırken “Buyurun efendim” der tam arkasından bir kadın sesi. Roland bir an için duraksar. Arkasına dönmeye korkar. Galiba yine çıldırıyordur. İlk önce Melantis’i gördüğünü sanmış ve sonra sıra ile cashmir kokusu, yasemin çiçeği ve şimdi de bu tanıdık ses. Şimdi yüzünde kendine acıyan bir gülümseme vardır. “Efendim? İyi misiniz?” diyen kadına doğru yüzünü döner Roland. Karşısında duran kadın “O” dur. O! Yasemin. Çok sevdiği halde yıllar önce lanet yüzünden kaybettiğini sandığı kadın.

Hiç yorum yok: