Dolmuşta...

Soğuk bir kış günü daha. Her yer kar, her yer bembeyaz, her yer yine güneşin de etkisiyle pırıl pırıl parlıyor. Dolmuş durak da durur durmaz iki üç kişi uçarçasına kapıdan içeri daldılar. Tam dolmuş hareket ediyordu ki başı kapalı orta yaşlı kadıncağız güç bela el kol hareketleriyle kendini göstermişti.Kendini ve yanındaki minik iki çocuğunu... Dolmuş basamaklarına adımını attığında muavin bağırdı: "Az acele hocam!" Kadın tamam anlamında başını salladı ama çocuklarla ne kadar hızlı ve atik davranabilirdi ki? 8-9 yaşlarındaki oğlan bir erkek edasıyla ön koltuklara doğru ilerlemişti bile. Kadın kucağındaki 3-4 yaşlarındaki kız çocuğuyla birlikte oğlunu takip etti. Ve oğlunun gösterdiği boş yere oturdu. Minik kız çocuğunu cam kenarına oturtturdukdan sonra oğluna döndü ve "gel hadi sen de otur şuraya" diyerek kız kardeşinin yanını gösterdi. Çocuk net bir şekilde "hayır" demesine rağmen annesi ısrarcı davranıyordu. "Hadi ama şimdi dolmuş fren yapacak Allah korusun sen de düşeceksin bir yerlerini inciteceksin. Gel şuraya otur." derken çocuk kaşlarını ve omuzlarını aynı anda indirip kaldırarak direniyordu. Sonunda annesi "İyi tamam. O zaman sıkıca tutun şuraya bari." diyerek pes etmişti kadıncağız. Minik kız çocuğu hiç ses çıkarmadan boyunun yettiği kadarıyla camdan dışarıya bakmaya çalışıyordu. Görebildiği kadarıyla dış dünyayı inceliyordu. Zaten parlak güneş yerdeki kar örtüsü ile anlaşmalı olarak etrafı yeterince parlaklaştırıyordu. Bu insanın gözlerini alıyordu. Sokaktan bir binaya girdikleri zaman etraf kapkaranlıkmış gibi oluyor, pek birşey seçilmiyordu. Minik kız bunları bilecek kadar büyümüştü. O sırada duracak sinyali yandı ve şöför ilk durak da durdu. Kapıyı açtı ama kimse inmedi. Kafasını kırkbeş derece kadar sağa çevirip otobüsün içine baktığında ilk gördüğü ayakta duran oğlan oldu. Ona bakıp sırıtıyordu. Şöför birşey demedi. Kapıyı tek tuşa basarak kapatıp, el alışkanlığını belli ederek uyumlu bir şekilde vitesi bir sonraki vitese geçirip direksiyon üstünde ellerini buluşturarak yola devam etti. Kadıncağız bir yandan bugün yapması gerekenleri düşünürken bir gözüyle kızını kontrol ediyor diğer gözünü ise ayakta duran oğlundan hiç ayırmıyordu. Büyüdüklerini görebilecek miyim acaba diye bir an içinden geçirdi. Sanırım bu her anne babanın hayali, düşüncesi, emeli, gayesiydi. Duracak sinyali yine yanmıştı. Şöför bir sonraki ilk durakta durdu ve kapıyı açtı. Yine inen kimse olmamıştı. Şöför iyice sinirlenmeye başlamıştı. Başını yine geriye doğru çevirdi ve erkek çocuğuna baktı. Ama bu sinirli bir bakıştı.Ve buranın efendisi benim, burada benim sözüm geçer küçük delikanlı bakışıydı bu. Tabi anlayana. Şöför zamanının azaldığını görünce hızlı ve seri bir şekilde kapıyı kapatıp vites değiştirip son gazla yoluna devam etti. Bu kalkış sırasında oğlan biraz sendelemişti. Yüzündeki o sırıtışta bir anlığına panik duygusu ile yer değiştirdi. Bu duracak düğmesine basmak ona değişik bir haz veriyordu. Dolmuşun içindeki bütün insanlar onun tek bir parmak haraketiyle durup yeniden ilerlemeye başlıyorlardı. Herşey onun elindeydi. Ona bağımlılılardı. Ve bunu hissetmek onu eğlendiriyordu. Yada olaya böyle bakmak onun hoşuna gidiyordu. Biraz daha devam ederse şöförden dayak yiyebileceğini hiç düşünmeden kısa süreli saltanatının -yada eğlencesinin tadını çıkarıyordu. Ve bir kere daha basmalıyım diye düşünürken duracak sinyali yanmıştı bile. Duracak sinyalinin yandığını gören şöför bu defa dikiz aynasından otobüsün içine göz gezdirdi ve en arkada ki kapının önünde biriken insanları görünce bu defa gerçekten durması gerektiğine karar verdi. İlk durakda duran şöför sadece arka kapıyı açtı. Kafasını hahifçe çevirip ona şaşkın gözlerle bakan oğlana zafer sırıtışını fırlatıp başını yeniden önüne çevirdi. Kapıyı şık parmak hareketleriyle kapattıktan sonra artistik bir bilek hareketiyle vitesi değiştirip koca dolmuşu harekete geçirdi. Neden bilmiyordu ama çocuğun yüzündeki o ifade ona zevk vermişti. Oğlan çocuğu şöförün zafer sırıtışını unutamıyacaktı. Nasıl oldu? Düşünürken gerçekten de tuşa dokunmamış mıydı? Büyük aptallık! Affedilemezdi. Ama bu defa kazanma sırası ondaydı ve bundan emindi. Çünkü bu yolu tanıyordu. Bir sonra ki durağın yerini de biliyordu. Durağa yaklaştıkları sırada çocuk tuşa dokunuyordu ki annesi de elini uzattı ve onunla birlikte tuşa bastı. Nasıl yani? diye düşündü çocuk. Annem benim tarafımda mı yani? diye düşünürken durağa geldiler ve ön kapı açıldı. Çocuk zafer sırıtışını yüzünde hazırlamış şöförün ona doğru dönüp bakmasını beklerken annesinin sesini duydu : "Oğlum hadi ilerlesene. Bu bizim durağımız, burada inmemiz gerek.Hadi kızım gel kucağıma." diyerek kızına döndü ve onu kucağına aldı. Oğlan hayal kırıklığına uğramıştı. Savaş mağlubu gibi asık suratla üzgün olarak dolmuştan iniyordu. Ama asıl üzgün olan minik kızdı: "Anne burada biraz daha kalamaz mıyız?"

Hiç yorum yok: