17.08.1999

cok uzun bir yolculuğun ardından gece 10 gibi evimize varmıştık. yorgunluk haliyle eşyaları kabaca yerleştirip herkes odasına dinlenmeye çekilmişti. o yorgunluğa rağmen gece yatagımın zangır zangır duvara vurması ile uyandım ve hemen ailemin odasına koşup deprem oluyor dedim ama deprem durmuştu zaten. neyse dedim hafif oldu. atlattık. ve daha ben odama dönmeden annemin telefonu çaldı. arayan dayımmış. biz iyiyiz bizi merak etmeyin dedikten sonra telefon kesilmiş. annem dayımın sesindeki panik yada tuhaflıktan olsa gerek hayırdır diyerek kalkıp onları tekrar aramak istediğinde çok geçti, çünkü telefonlar kitlenmişti bile. televizyonu açtığımızda ise bir iki kanal çoktan haberi duyurmaya başlamıştı bile. depremin rakamsal şiddeti bile gözüme korkutucu görünmüştü. ertesi gün ise asıl korkutucu yönüyle tanışmıştım. dayımla yengem o geceyi şanslı olan çok az insan gibi burunları kanamadan atlatmışlardı. hem de şans eseri. izmite taşınalı 2hafta bile olmamıştı ve eğer akıllarında kalan diğer eve taşınmış olsalardı yıkıntılar arasında kalacaklardı.

herkesin bu büyük depremle ilgili bir anısı vardır eminim. çanakkalede yaşadığımız lojmanda bile bir anda bir çok olay duymaya başlamıştım. hepsi de insanı dehşete düşüren, üzen... ve tam bir ay bile dolmadan izmite gittik. oradaki durum karşısında canım acıdı. kayıplar veren insanlar kadar olamasa da acıdı işte. ve her yıl 17 ağustos günü canımız acıyor. ölenlere Allah rahmet eylesin, yakınlarına da sabır versin.
ama asıl canımı yaktığı kadar sinirimi bozan ise 10 yıldan beri iyileştirme çalışması olarak neler yapıldı sorusunun cevapsız kalması diyebilirim. haberlerden izlediğim kadarıyla pek de yapılan birşey yok. tek dedikleri yıllardan beri süre gelen büyük bir istanbul depremi. evlerimizde koyun gibi oturup depremin olmasını bekliyoruz resmen. bir deprem anında neler yapmalıyız hakkında birçok fikir sunan bilir kişileri dinleyip ne kadar mantıklı diye kafamızda düşünüp tartıyoruz.
keşke iyimser bakabilseydim.

Hiç yorum yok: