PLATON BİR GÜN




PLATON BİR GÜN Kolunda Bir Ornitorenkle BARA GİRER...

Felsefeyi Mizah Yoluyla Anlamak
Thomas Catheart & Daniel Klein

Şimdi kalkıp kitabın konusu şu bu diyemem ki. Konu belli; felsefe. Metafizikden başlamış, etikten bahsetmiş, epistemoloji (bilgi teorisi), stoacılık, feminizm, görelilik, deneycilik, görelilikten metafelsefeye kadar bahsetmişler.




Ama kesinlikle eğlenceli bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta sizi sıkmamak ve muhtemelen kendileri de eğlenmek için çokça fıkralara yer verilmiş. Eh kalkıp deneycilik şöyle böyle anlatmak yerine bol bol fıkralara yer vermek istedim.




2+2=5
Hoş fıkra diyorum ama düşününce bazıları gerçek olabilecek kadar da akla yatkın, mantıklı. Evet hep bununla dalga geçilir ya da bir şekilde 2 ile 2'nin toplamı nasıl 5 olur denilir ama işte böyle 5 olur.





Veya kafamızın işleyişine, bakış açımıza göre şekillendirdiğimiz kalıpları bize gösteren fıkralar bulabiliriz. Mühendis kafası işte böyle bir fıkrayı paylaşmadan geçemezdim ki olmazsa olmazdır felsefe ve fıkra yanyana gelince tanrı mutlaka işin içine dahil edilir.



Zaman görecelidir. Aslında buradan konu Einstein'e geçer ama yok yok burada kalalım.




Felsefe olunca tabi ki de Tanrı olacak İsa olacak ve Musa olacaktır. Eh biz Müslümanlar biraz hassas insanlarız. Fıkralara Hz. Muhammedin dahil edilmesinden pek haz etmiyoruz ki çoğu kişi için bu bir tabu. Bilinmez olduğu için de ilk olarak günah denilir falan filan. Her neyse...





Ve insanın doğası... Yani şu blog siteleri neden var? Temelinde demek istiyorum; twitter olsun facebook olsun bir çok paylaşım sitelerinde bilgiden çok hayatımızı, neler yaptığımızı, nerelere gittiğimizi, kimlerle görüştüğümüzü, neleri sevdiğimizi paylaşıp üstüne konuşmaya bayıldığımız yerler... Neyse tamam felsefe yapmayacağım.




Kitabı bana hediye eden arkadaşıma çok teşekkür ederim. O satın almasa açıkçası kitabı edinmezdim. Böylece eğlenceli bir felsefe kitabından uzak kalmış olurdum.

Bu arada değinmeden geçemiyeceğim. Douglas Adams'ın Otostopçunun Galaksi Rehberini okumuş iseniz bunu da mutlaka okuyun derim yani benzer bir mizah hatta benzer bir üslup diyebilirim. Çünkü yer yer bana onu hatırlattı ki DNA da kitabında fizik ve felsefe üzerine çok eğlenmiştir. Kaldı ki filmini bile izleseniz yeter. (Filmin özgün ismi: Hitchhiker's Guide to the Galaxy Guide - youtube'dan ilgili bir örnek

Anadolu Manzaraları




Prof. Dr. Hikmet Birand'ın Tübitak Yayınları'nın Popüler Bilim Kitapları serisinden çıkan Anadolu Manzaraları isimli kitabından tesadüfen haberdar oldum. Kursa gittiğim bir gün Kadıköy çarşıdaki bir kitapçının kapısının önünde sergilediği kitapların arasında buldum. Ve şans bu ya kitabın içinden bir sayfa açtığım zaman karşıma ilk çıkan başlık Ankara Çiğdemi oldu. İsmimin Çiğdem olmasından sebep duruma duygusal yaklaşıp kitabı satın aldım ki zaten kitabın fiyatı eski para birimi üzerinden 600.000 TL olarak kalmış ki bu da benim için bir anı olacaktır diyerek kitabın içeriğinden olsun, yazarından olsun bir haber olarak çantama attım çıktım.

Kitabın arka kapağında tam olarak şöyle diyor;
"Prof. Dr. Hikmet Birand (1904-1972), İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu’nu bitirdikten sonra Almanya’da Bonn Üniversitesi’nde doktorasını tamamlamıştır. Daha önce Alıç Ağacı ile Sohbetler kitabını da yayımladığımız Prof. Dr. Birand, bitki sosyolojisi bilim dalının ülkemizdeki kurucusudur. Anadolu Manzaraları kitabı, sudan toprağa, bozkırdan ağaca bir söyleşi düzeni içinde doğa sevgisinin anlatımıdır. İlk kez 1957 yılında yayımlanan ve her geçen gün değeri bir kat daha artan bu küçük ama önemli yapıtın okurlarımızın ilgisini çekeceğini umuyoruz."





Tübitak Yayınları olduğu için belki bir önyargınız olabilir. Anlatım dili ağır olur, bilimseldir, konuya hakim olmayan anlayamaz gibisinden ama hayır, hiç de öyle değil. Yani Prof. Dr. Hikmet Birand öylesine mütevazi bir dille yazmış ve edebi yanı ile öyle güzel süslemiş ki kısa hikayeler okur gibi zevk ve ilgiyle okudum diyebilirim. Bitki sosyolojisi üzerine ne bir bilgim ne de bir ilgim oldu ama şunu da diyebilirim ki kitabı okurken sıkıldığımı da hatırlamıyorum. Hatta tam aksine yer yer şaşırdığımı, ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Genel kültür adına aklımda kalan bir kaç bilgi bile oldu.





Kitap çoğu yerde çocukluğumu hatırlattı. Belki de hala toprak yüzü görebilen şanslı insanlardan iseniz bu anlatılanlara birebir şahit oluyor, yaşıyor, normal kabul ediyorsunuzdur. Kesinlikle Anadolu'nun en güzel yanlarını bize teknik bir dil ile değil de kalbinin dili ile aktarmış sayın hocamız. Ve bu sayede ya da tipik vatan sevgimden, duygusal yapımdan sebep olsa gerek 120 sayfalık kitap okundukça benim için sürekli olarak büyüdü de büyüdü.

Zaten Birkaç Söz kısmında değerli hocamız şöyle demiştir;
"Gezilerimde not ettiğim müşahadelerimin, meslek ve ilim çevresini değil, herkesi ilgilendirebilecek yanlarını ayrı ve herkesin anlayabileceği bir dille yazmak, memleketin çeşitli peyzajlarının renklerini, güzelliklerini, oluşlarını, bozuluşlarını, neden ve nasıl bozulduklarını anlatmak, memleket tabiatını, çok da zor olduğunu bilerek, tasvir etmek istemiştim."



Prof. Dr. Hikmet Birand öyle güzel ayrıntılar vermiş ki insan ister istemez "aa benim de vardı." diyerek gülümseyebiliyorum. 1957 yılında yazılmış olmasına rağmen 80ler başında doğmuş olan ben yine de çocukluğuma ait anılar yakalayabilmem bence çok güzeldi. Sonuçta rahmetli hocamız sayesinde o döneme ait Anadolu hakkında bilgi edinebiliyoruz. Evet dedelerimizden de dinliyoruz ama ne kadar farklı bakış açısı o kadar çok ayrıntı demektir benim için. Ve bir bitki sosyolojisi bilim dalının yapı taşından Anadolu'nun belli yerlerine yapılan gezinin tadı da bir farklı.




Kitabın içinde yer yer çizimler mevcut. Gidilen yerlerden, yapılan yolculuklar sırasında görülen çobanlardan, kurak İç Anadoludan geçiş sırasında boylu boyunca uzanan bozkırlardan, yol kenarındaki bir atın mağduriyetinden ve yanındaki eşinin durumundan, yapraklara kadar daha bir çok çizim mevcut. O an bahsi geçen ne ise gözümüzde canlanmasını sağlayan ya da daha çok pekişmesini sağlayan çizimler bunlar. İşte o zaman her ne kadar bu kitap ile yeni tanımış olsam da değerli bir öğretim üyesi olduğuna kesinlikle inandığım Prof. Dr. Hikmet Birand'ın daha fazla kitabına ulaşma isteğim artmıştır. Ve çok klişe bir söz olacak ama KESİNLİKLE okumanızı tavsiye ederim.

ALLAH BENİM (En el Hak)





Mehmet Coral'ın kitabı olan Allah Benim "İçinde Allah'tan başka hiçbir şey kalmayan mistik İslam şehidi Hallac-ı Mansur'un evreni sarsan çığlığının romanı..." olarak tanımlanmış.

Sizin de fark edeceğiniz gibi yıllar geçmiş olmasına rağmen Allah Benim kelimesi müslüman bireylerde bir irkinti yada bir ilgi uyandıran kelimedir. Durup bir kitabı inceleme dürtüsü oluşturduğu aşikardır. En azından kitabı okuduğum süre içerisinde ister inanan olsun isterse de Allah'a inanmayan olsun çevremce bir "nasıl yani?" tepkisi almıştır. Kitabı çok beğendim diyemem. Açıkçası Mehmet Coral'ın daha bir ilgi ve beğeniyle okuduğum kitapları olmuştu (Konstantiniye'nin Yitik Günceleri).

Hallac-ı Mansur'un yaşadığı dönemde olsun günümüzde olsun hala tartışılmakta, kimi çevrecelerce hoşgörü ile karşılanır, anlamaya gidilirken kimi çevrelerce ise kesin ve net bir şekilde kabul edilemez görülmektedir. Kendimi düşününce bu öyle bir ince çizgi ki, günümüzde çıkıp vaizler verip şöyle Müslümanım böyle dinime bağlıyım diyenlerin sonunu görünce Hallc-ı Mansur günümüzde çıkıp gelse "işte bir şuursuz daha" derdim kesin diye düşünüyorum. Böylesine güvenimiz tüketilmişken... Ama yine de O'nun gibi düşünmediğim yerler yok değil yani Hacca gidip kabe etrafında turlamak, şeytanı taşlamak, bi taşa yüz sürmek, vs... Bir anlamda bunlar maneviyatı kaybetmek değil mi?








Ondan yıllar sonra yaşayıp, hoşgörüsü ile kucaklayan Mevlana aşkın gücünü ve etkisini bildiğinden olsa gerek Hallac-ı Mansur'u belki de en iyi anlayabilenden birisidir.

"En el Hak, sözünü sen söylemedin. 'O'nun şarabının esintisi söyledi, A koca Mansur. Hal böyle iken neden darağacındasın?" Mevlana / Divan-ı Kebir.



"...Allah, Hakk'ın ta kendisidir." Kuran / Hac suresi / 6.ayet



"Dikkat et!
Eymen vadisinde bir ağaç ansızın, 'Ben Allahım' diyebilmiştir.
Peki, 'Ben Allahım' sözü bir ağaçtan çıkınca makul görülüyor da, bir yüce benlikten çıkınca neden görülmüyor?
Neden? Niçin?...
Çünkü, bağlarından kurtulmuş bir benliğin sesi sedası, 'En el Hak'dan başka bir şey olamaz..." Molla Cami / Şebusteri